6 Haziran 2011 Pazartesi

Sûre-i Tevbe 29. Âyet



Kendilerine kitap verilmiş olanlardan olup da ne Allah Teâlâ'ya ve ne de ahiret gününe imân etmeyen ve Allah Teâlâ ile Resûlünün haram kıldığı şeyleri haram tanımayan ve ne de hak dinini din edinmeyen kimseler ile zeliller olarak kendi elleriyle cizye verecekleri zamana kadar muharebede bulunun. (9/29)

(Ömer Nasûhi Efendi)

*********

O kendilerine kitab verilenlerden oldukları halde ne Allaha ne Âhıret gününe inanmıyan, Allahın ve Resulünün haram ettiğini haram tanımıyan, ve hak dinini din edinmiyen kimselere küçülmüş oldukları halde elden cizye verecekleri hale kadar harbedin (9/29)

(Elmalılı Muhammed Hamdi Efendi)


Merhûm Elmalılı Muhammed Hamdi Efendi Hazretlerinin

“HAK DİNİ KUR’AN DİLİ” nâm tefsîrinden:

Cild 4 sahife 2504-2505


( قَاتِلُوا الَّذِينَ لَا يُؤْمِنُونَ بِاللّٰهِ وَلَا بِالْيَوْمِ الْاٰخِرِ )

Şöylelerine: O ne Allâh’a ne de son güne îmân etmez -Allah ve Âhiret sözü etseler bile hakîkaten ve cidden gereği gibi inanmaz, Dünya ile’l-ebed kendilerinin imiş gibi farzeden ve akıbet bir gün gelib yapdıkları fiillerden mes’ûl olacaklarına ehemmiyyet vermez

( وَلَا يُحَرِّمُونَ مَا حَرَّمَ اللّٰهُ وَرَسُولُهُ )

Ve Allâh ve Rasûlünün tahrîm eylediğini tahrîm eylemez- haramdan kaçınmaz, Allâh’ın kitâbında, Peygamber’in sünnetinde ve hattâ kendilerinin ittibâını iddia etdikleri kitâbın ve Peygamber’in hükmünde hurmeti sâbit ve ma’lûm olan şeylerin hurmetini tanımaz, haram, halâl, muhterem her ne olursa olsun keyflerinin istediği, güçlerinin yetdiği her şeye el uzatmayı mubah görür tecâvüz ederler.

( وَلَا يَدِينُونَ دِينَ الْحَقِّ )

Ve hak dinini din edinmezler -dînleri varsa da hak dîni değil, hakperest değilderler. Dîn tanıdıkları, itâat ve teslîmiyyet gösterdikleri şeyler varsa bile hakkı tanımak, hakka teslim olmak, hak yolu üzerinde yürümek, ahkâm ve mekâsıd-ı hukûkiyyeyi dîn ve diyânetin en mühim mekâsıdından bilerek hak ahkâmına, hak şeriatıne i’tikâd ve itâat edib hukûku muhâfaza ve ahkâm-ı hakk ile ihkâk-ı hakk ve icrâ-yı ma’dilet (adâlet) etmek, ma’bûd-ı hakk olan Allâh Teâlâ’ya ne zâtında, ne sıfâtında, ne de ef’âlinde ve ahkâmında evvel u âhir hiçbir şerîk u nazîr tanımamak, hâlık ve mahlûk her şeyin hakkını vermek ve ona göre muâmele etmek ma’nâsına hak bir dîn ve diyânetleri hakkıyle bir diyânet ve İslâm değildir. Hattâ kısmen hak da olsa, hakka muhtass (mahsus) olan hâlıs bir hak dîni ve diyâneti değildir. Halıs muhlıs hak dîni olan islâm ile tedeyyün etmez, şer’i hakk ile ameli kabûl eylemezler. Binâenaleyh dînleri bâtıldan, haksızlıkdan sâlim olmadığı gibi dindarlıkları, dînlerine itâatleri de hakkıyle bir diyânet ve itâat değil, dîn nâmına bir çok haksızlık, zulüm ve tecâvüz yapmıya sâık bir guluvv ve teassub veya hak ve hukuk ile oynıyan dinsizliğe müsâvî bir ahlâksızlıkdar.



Hiç yorum yok:

Yorum Gönder